Bu yılı
hastalıklar yılım olarak ilan ediyorum. Evet, kesinlikle bu yılın adı
hastalıklar yılı olmalı. 😊 Şimdi neden böyle dediğimi merak ediyorsun.
Uzun hikâye…
Şaka şaka
anlatacağım. 😊 Bu yıl tam iki kere hasta olmuştum. İlk hastalığım bir hafta
sürmüştü. Daha sonra aradan bir iki ay geçmeden daha şiddetli bir hastalık
sürecim oldu, iki haftayı geçen bir süreçten bahsediyorum. Sağ olsun güzel
dostum Abdullah, beni sürüye sürüye Hastahaneye getirmişti. İlaç vs. aldım…
Allah’a çok şükür eski sağlığıma kavuştum.
Gel zaman
git zaman… (Derler ya hani) 😊
2017 yılına
girdik ve ben 25 yaşıma doğru ilerliyorum. Her yıl yaşlananlardan olduğumu
düşünmemeye gayret ediyorum. Ben yaş alıyorum. Hatta gençleşiyorum diyebilirim. (Telkinlerim bu yönde çaktırmayın ) 😊
Asıl
olayımıza gelelim… Ben 10 Şubat 2017 Cuma günü ufaktan hastalanmaya başladım.
Şiddetli kar yağışı öncesi ufak ufak atıştıran kar taneleri misali. Boğazımda
yanmalar, genizde akıntı, sırtımda üşüme vs. derken şifayı kapmıştım… 😊 İki gün boyunca şiddetli baş
ağrılarım gözlerime vuruyordu ve gözlerimden yaş geliyordu.
Yattığım
yerden kitap dahi okuyamıyordum. En iyisi film izlemekti. Bende internette
gezinirken. Bakın dikkat edin! İnternette gezinebiliyorum. Burası üç bin
kişilik yurt 😊 Eee, herkes neredeyse memlekette… Bu yüzden internet hızı
azımsanmayacak kadar iyi sayılır. En azından filmde insanların yüzlerini ayırt
edebiliyorum. (144 P ile
film izlemeye çalıştığımız oluyor o yüzden bu ayrıntı önemli dostum 😊)
Pazar günü
yine film izliyordum. İlk izlediğim film Leonardo DiCaprio’nun oynadığı
“Diriliş” filmiydi. Şu meşhur ayı sahnesi olan film. Meşhur diyorum çünkü bu
filmi izlemeden önce arkadaşlarımın çoğu sadece bu sahneyi konuşuyorlardı.
Hasta olduğum için filmi kendime entegre edip acı çekmeyi başardım. 😊 Nasıl mı? Hastalığımdan dolayı aşırı
sırtım üşüyordu. Ve o sahnede ayı Leo’nun (Leonardo DiCaprio) sırtını her ısırdığında, pençe attığında
canım yanıyordu. 😊 Leo bir ara sürünerek bir yamacın dibine geldi. “Aha kendini
atıp intihar edecek ellam” dedim. Sanki o ölünce ikimizde acı çekmeyecektik.
Nasıl bir hissiyata kapıldıysam. 😊. Leo her soğuk suya girdiğinde bende
üşüyordum. Film güzeldi. Filmin son repliği çok hoşuma gitmişti…
“İçim kan
ağlıyor ama intikam insanın değil Tanrı’nın ellerindedir.”
Biraz zaman
geçtikten sonra ismini çok duyduğum ve henüz izlemediğim filme denk gelmiştim.
İndirmiştim ve bilgisayarımda beni bekliyordu.
Yağmur Adam
(Rain Man) 1988 yapımı bir film, ben doğmadan yaklaşık 4 sene önce gösterime
girmiş. Baş rollerde Tom Cruise ve
Dustin Hoffman rol alıyor. Gerçekten süper diyebileceğim bir filmdi. Zaman
zaman duygulandım. Yeri geldi baya güldüm. 😊
Film ilgimi
çekmeseydi kapatıp yatacaktım. Çünkü aşırı baş ağrım vardı ve uykumda yeterince
gelmişti, uykum kaçmadan uyumalıydım. “Film bitsin yatarım” dedim, merak
ediyordum. Film bitti, ben biraz duygusala bağladım… 😊 Film bittiğinde
saat 00:30 civarıydı.
Ve ben
ihtiyacımı gidermek için tuvaletin yolunu tuttum. Bir iki adım attıktan sonra,
normalde tıkalı olan burnum acı bir kokuyu algılamıştı. Biraz öksürdüm yoğun
baş ağrımdan dolayı ağır adımlarla ilerliyordum. Bir tuhaflık vardı,
televizyonlarda bize yansıtılan o manevi atmosferdeydim, gözümün önü hafif
sisliydi. Tek eksiğim Salih ile o yaşlı dayıydı... 😊
Tam
tuvaletin ışığını yaktım, kapıyı açtım. Bembeyaz bir duman her yeri kaplamıştı.
İçerisi dumandan gözükmüyordu. Şok oldum gördüğüm manzara beni baya korkuttu.
Oda arkadaşımı uyandırmaya çalıştım.
-Murat,
Muratt, Murattt (ismini kullanmama izin vermediği
için kafadan bir isim attım idare edin 😊)
Murat
yavaşça gözlerini araladı.
-Murat
içerisi duman dolmuş, yangın var galiba… Kalk! Zehirleneceğiz, dedim. Uykunun
verdiği hal ile;
-Sigaradır,
sigaradır dedi. (Tıpkı
gece ses duyunca korkan bir kadının eşini uyandırıp “ Bey bir ses var…Yoksa
hırsız mı? “ demesi üzerine eşinin “Yat kadın kedidir kedi” demesi gibi
olmuştu.)😂
Kafayı
yastığa koydu . Uyumaya devam edecekti ki…
-Dostum bu
acayip bir duman bir baksana! dedim.
Gözlerini açtı ve “Yanıyoruz ****** (bib), dedi. 😊 “Laptopunu al” dedikten sonra laptopunu alıp fırladı. O güvenliğe haber vermeye koştu. Bende bizim bloktakileri kaldırmaya koştum. O anı unutamam, bedenime bir can gelmişti anlatamam. Adrenalin doğal bir dopingdi sanırım. Statik halden dinamik hale geçişimi başka bir gözden görmek isterdim. Eminim çok komiktir… 😊 ( Statik ve Dinamik kelimeleri bana kaldığım iki dersimi hatırlattı. Zalımsın Hayat 😞) 😊
Odalara tek
tek girip;
-Beyler,
panik yapmayın ! galiba yangın var !?
-Kardeşim
duman var, ateşi göremedim. Kalk zehirlenme...
-Dostum,
rahatsız ediyorum katı duman kapladı bir yer yanıyor olabilir.
Gibi daha birçok
akla zarar laflar ettim. Aradan birkaç gün geçtikten sonra kaldırdığım
arkadaşlarımdan biri “Panik yapmayın, galiba yangın var” demesiyle kendime
geldim ve kendime güldüm. 😊 O an şokun etkisiyle dünyanın en kibar yangın
çağrısını yapma onuruna sahip olduğum için kendi kendime gülümsüyorum. 😊
Herkes
odadan çıktığında, bizim katın büyük bir kısmını duman kaplamıştı. Sanırsın
ejderya ateş püskürtüyordu. Hele o koku aman Allah’ım...İşin ilginç yanı, sanki
karbondioksit baş ağrıma iyi gelmişti. Baş ağrımı hissetmiyordum.
Güvenlikler
geldi, havalandırma boşluğuna su falan püskürttü. Bunca duman neden olabilir?
Aynen öyle “Sigara Sevdası” (Kimin yaktığı meçhul fakat bizim blokta kalan herkes şüpheli 😊)
Maalesef
insanoğlunun düşünme yetisi bazen -40’ları buluyor. Beyin bedava diye israf
eden insanlar görüyorum. Eminim sende görüyorsundur. Belki daha fazla tepki
verilmeli, gerçek şu ki ormanları yakan, denizleri kirleten, yolda giderken
arabasından aşağıya çöp atan insanlarız biz. Bu arada onca dumana aldırış
etmeyen sensörler ve acil durum butonu bizi epey şaşırtmıştı. “Amma kansız
çıktın insan iki öter, dedim.” Belli ki onun da olaydan haberi yoktu. Süs
olarak koyulan televizyonun üstündeki o anlamsız dantel gibi, sadece ekranda
yer kaplıyordu.( Gerçi
zevk meselesi eski çeyizlere selamlar 😊). Allah’a şükür kimseye bir zarar gelmemişti.
Yağmur adam
filminin sonlarında, Raymond (Dustin Hoffman) istemeden mutfakta yangın
çıkarıyor ve yangın sensörlerinin ötmesiyle çok korkuyor. Kafasını kapının
camına vurmaya başlıyor. Kardeşi Charlie (Tom Cruise) uyanıp onu
sakinleştiriyor. Bu sahnede duygulanıştım. Otizmli bir insanın basit günlük
işlerde bile nasıl zorluk yaşadığını gözler önüne seren bir sahne diyebilirim.
Sonrasında yaşadığım yangın olayını düşündüm.
Bu film 1988 yapımı ve yangın
sensörü vardı, çalışıyordu da… 😊
Şimdi bunun
ne alakası olduğunu ya da çok eleştirdiğimi düşünebilirsin. Bu dünyada en
değerli sensin unutma dostum. İhmale gelecek bir canı taşımıyorsun. Bu arada
yağmur adam bir vesileydi. Şayet ruhumun bedenimi terk etme zamanı gelirse, bunu
superman bile engelleyemez.
Ve son bir
film repliğiyle bitirmek istiyorum.
Raymond:”Ben
bu donu giymem” 😂